Rahmetli ALİ-"1"

Meltun

Kayıtlı Üye
Katılım
26 Ocak 2020
Mesajlar
89
Puanları
2
Rahmetli Ali’nin yaşadıkları ve anlattıkları



Memleketimden kan davası nedeniyle ayrılmıştım.Orası senin burası benim derken yolum Trakya ya düştü.İnsanları cana yakın ve samimi olduklarından ayrılasım gelmedi. Yerleştim. Bekarım.Bir müddet sonra geçinmem için çalışmam gerektiğine karar vermiştim.Elde ki neredeyse tükenecekti.

Ne iş yaparım derken baktım ki inşaat işleri hızlı kendime bir talika” iki tekerlekli eşek arabası”,birde eşek aldım.İnşaatlara kum satarım diye düşünmüştüm. Hakikaten kısa zaman sonra bu konuda aranır oldum.Çevremdeki insanlar beni tutmuştu.Derenin de çok güzel kumu vardı.Fazla olmasa da kürekle önce bir yere toplar.Sonra talikaya yükler,sipariş verilen yere getirirdim.

Günler,günleri günler ayları kovaladı.Bir gün kumu bir yere toplamaya çalışıyorum ki küreği kuma daldırdım.Kaydı,Bir daha yine kaydı bir kürek kum alamayınca kızdım . Küreğin batmadığı yeri güzelce temizledim .15 cm. Kalınlığında 1,5 metre genişliğinde yaklaşık 2 metre uzunluğunda sert betona benzer bir zemin çıktı karşıma ,üzerinde güneş ışığında renk, renk parlayan küçük ,küçük yerler var o kadar kızmıştım ki arabayı daha gerilerde başka yerde doldurup inşaata getirdim.Boşattım.

Eve de uğrayıp varyozu arabaya koydum. Tekrar geldim. Senmisin benim kum almama engel olan o sert zemini parça , parça ettim talikaya yükledim. Tepeleme doldurmuştu. Bu arada kırdıkça etrafa saçılan parlayan şeylerden gözüme takılanlar oldu 4 veya 5 tane toplayıp cebime koydum. Kırdıklarımı da uzak olmasına rağmen götürdüm. Mimar Sinan köprüsünden aşağı suya döktüm. Bir müddet sonra işler yavaşladı neredeyse durma noktasına geldiğinde şöyle bir gezeyim diye şehir ,şehir dolaşmaya başladım.Merak ettiğim yerleri bir,bir gezdim.Gezi esnasında da canım sıkıldıkça cebime koyduğum parçaları çıkarıp tespih gibi oynamayı da alışkanlık edinmiştim. Param bittiğinde İstanbul a gelmiştim.Geri döneceğim para yok,tanıdık ta yok can sıkıntısından dolaşırken çarşıya gelmişim.Sıra sıra kuyumcular değişik vitrinler bu arada elimde oynamakta olduğum taşlar aklıma geldi.Kuyumcunun önündeyim.İçeri girdim.



-Buyurin kuzim ne istemişsiniz.

-Şunlara bakarmısın?

-Bakalım kuzim.

Bir verdiklerime bir bana baktı



-Kuzim bunlardan sende çok vardir.

-Yok.Hepsi bu kadar.

-Vardir be kuzim vardir

-Yok dedim ya

-Kizma be kuzim bak hiç korkmayasin ne kadar vardir getireceksin bana hepsini alacağim

-Sen bunları al yeter.

-Peki kuzim işte paran.

Tezgahın üzerine saymaya başladı.Bu arada sıkı,sıkı tenbihliyordu.

-Bak kuzim sen getireceksin be alacağim,peşin para böyle unutmayasin sakin.

-Tamam unutmam.

Kuzim buyur dedi tezgah üstüne koyduğu parayı aldım ve oradan çıktım. Kuyumcunun bana verdiği para ile memleketin 4 bir tarafında bir yıl beyler paşalar gibi saltanat sürdüm. Geri dönecek kadar kaldığında ise tekrar Trakya ya döndüm. Döktüğüm yeri biliyorum ya,ertesi gün doğru köprüye parçaları attığım yere gittim, vardığım da soyundum dereye girdim. Daldım dipte aradım yok biraz öte biraz beri daldım durdum akşama kadar bir parçasına dahi ulaşamadım.Ertesi gün ayni şekilde,daha sonra yine ayni şekilde sanki ben ellerimle oraya atmadım.Bir parçasını ele geçirsem istikbalim kurtulacak yok,yok oldu gitti o kadar parça.Kendi kendime kızdım,kızdım da ne gelir elden olan olmuş büyük bir fırsatı kaçırmıştım.

Anlattıklarından anladığım kadarıyla Horasan içerisine değerli taşlar karıştırılarak dökülmüştü, Su içerisinde de eriyip yok olmazdı. Oradaydılar.



-Peki bana yerini gösterir misin?

-Tabii gösteririm.

Ve nitekim yerini gösterdi hem de nasıl attığını tekrar, tekrar anlattı rahmetli.

Allah rahmet eylesin.

Sonraki yıllarda bende parçaları attığı yerde araştırma yaptım zerresine dahi yoktu. Bu arada o parçaları attığı yerde tehlikeli bir anafor olduğunu bir çok insanın burada boğulduğunu ve üsteki derenin buranın altından geçen diğer yeraltı nehriyle anafor yapan noktada birleştiğini öğrendiğimde niçin bulunamadığını anlamıştım.
Meltun
 
Üst