ANTİK ÇAĞDA TAŞ İŞÇİLİĞİ VE BLOK TAŞLARI YERİNDEN NASIL ÇIKARILIRDI

aga_0074

Youtube sayfamız Defineadresi TV
VİP Üye
Katılım
19 Ocak 2020
Mesajlar
1,049
Puanları
151
Uzaydan arkeolojik eski yerleşim yeri tesbiti



Mezarlık alanı




Eskiçağda kentler genellikle bulunduğu coğrafyaya bağlı olarak gelişirler. Yerel taş işçiliği belli ölçüde bölgenin jeolojik özelliklerine, kullanılan malzemeye, taşın niteliğine, çeşitliliğine, ağaç yokluğuna ve kullanımına bağlıdır. Coğrafi açıdan kapalı, ulaşımı zor, üretim alanları ve yerel kaynakları kısıtlı yerleşimler bir bakıma baskın kültürlerden etkilense de teknik ve kültürel anlamda kendine yeten toplumlardır. Özellikle bu gibi yerleşimlerde üretim alanı olarak önemli olan toprak, genellikle yaşam alanı olarak kullanılmaz. Toprağı üretim amaçlı kullanan ve bundan başka geliri olmayan yerleşimlerde toprakla beraber taşa olan mecburiyet de artmaktadır. Bu şartlarda taşın, olanakları kısıtlı toplumlarda önemli bir yapı malzemesi olarak görülmesi taş işçiliğinin de gelişimine neden olur.

Taşın ana yapım malzemesi olarak kullanıldığı kentlerde, taş ustaları statü sahibi kişilerdir ((Assos'da, kazılarda çıkan yazıtlar incelendiğinde kentin tiyatrosundaki rezervasyon sistemi dikkat çeker. Tiyatronun orta taraftaki oturma yerlerinde üç meslek adının yazılığı olduğu görülmektedir. Bu meslekler demirciler, taş ustaları ve dericilerdir. Meslek gruplarına ayrılan yerler, orta sıralarda olduğu için mesleği yapanların sevilen ve statüleri yüksek olan kişiler olduğu düşünülebilir. Assos'daki sur duvarlarının Troas bölgesindeki sur duvarlarına göre daha iyi korunmuş olması ve duvarların harç kullanılmadan dayanıklı olarak yapılması, taş ustalarının bu kent için neden önemli olduğunu açıklar. Arslan 2007, 16.)). Bazı bilim adamlarınca imkânları kısıtlı bu tip yerleşimlerde gezici taş ustalarının dolaştığı düşünülür. Ancak taşa mecbur kalmış ve belirli bir hinterlandı olan kentler için genellemede bulunulmamalıdır. Bu yüzden imkânları kısıtlı yerleşimlerde yerel işçiliğin, ustalığın incelenmesi gereklidir. Her bölgenin kendine has coğrafyası ve kültürü vardır. Kişisel sanatlar ve tarzlarkendi bölgeleri içinde değerlendirilmelidir.



Eskiçağda taş işçiliği bazı uygulamalarda ortaktır. Eskiçağ kentlerinde temel yapı malzemesi olan taşın birçok toplum tarafından sıkça kullanılması doğada hazır durumda var olan bir malzemeden yararlanması olarak açıklanabilir. Bu yüzden birbirinden uzak toplumlarla olan benzerlikler etkileşim olarak görülmemeli doğanın verdiği imkânlar göz önüne alınmalıdır. Örneğin Urartu ülkesindeki kaya düzenlemelerinin benzerlerine Kilikia'da da rastlandığında Kilikia'da Urartu izleri, ya da Urartu'da Kilikia izleri aranmamalıdır. Etkileşimin keskin bir çizgisi olamaz; bu, yüzyılların ve doğanın getirdiği bir oluşumdur. O yüzden farklı coğrafyalardaki toplumlarda görülen benzer özellikler, bizim sadece bazı noktaları açıklamamıza yardımcı olur ((Kültürlerarası ilişki ve etkileşim olgusu için bkz; Çevik 2003, 213–251.)). Her ne kadar kaya mimarisi kullanımının özü aynı ise de uygulamada farklılıklar olabilir.



Eskiçağ yerleşimlerinin maddi olanakları, yapılarda hangi tür taşın kullanılacağını da belirlemektedir. Özellikle mermer ve granit kullanımı zengin kentlerin tercihidir. Refah düzeyi üst seviyede olmayan yerleşimlerde ise yerel kaynaklar kullanılır. Bu doğrultuda eğer imkânları elverişliyse taş ocakları yerleşimlerin kendi hinterlantlarındadır. Yerel taş ocaklarının konumları ihtiyaca ve jeolojik yapıya göre belirlenir. Jeolojik yapıya göre masif kaya katmanları, özellikle de damarlaşmanın olmadığı sıkı katmanlar tercih sebebidir. İhtiyaca yönelik olarak yerel ocakların belirlenmesi, büyük yapıların taş ihtiyacını giderme amaçlıdır. Örneğin Dağlık Kilikia kentlerinden Olba'nın en görkemli kamusal yapılarından biri olan su kemerinin yapımı sırasında kullanılan taş malzemenin hemen yakındaki taş ocaklarından sağlandığı tespit edilmektedir (Lev. 1). Kayanın bol olduğu bir yerleşimde ilk önce yerel kaynakların kullanılması, bu kullanım sırasında malzemenin zahmetsiz, ucuz ve kolay taşınabileceği alanların taş ocağı olarak seçilmesi doğaldır. Böylece su kemerine 20 metre uzaklıkta bulunan taş ocağından büyük blokların çıkarılması açıklanabilir. İnşa halindeki yapılara yakın kaya kütlelerinden taş kesimi yapıp bunun yapı malzemesi olarak kullanılmasının güzel bir örneği de Ovalık Kilikia kentlerinden Anazarbus'daki amphitheatrumda görülmektedir. Yapı çok fazla tahrip olmasına rağmen temelleri kısmen korunmuş durumdadır. Stadionun oturma sıralarının olduğu tepenin amphitheatruma bakan yüzünde taş kesim izleri açık bir şekilde gözlemlenebilir. Kayaların yüzeyinde bulunan izler, hem blokların çıkarılma tekniği hem de boyutları açısından önemlidir. Amphitheatrumun yapımı için blokların alındığı ana kayada özellikle "dişli tarak" aletinin kullanılması dikkat çeker ((Akçay 2008 (a), 11.)).



Taş işlemeciliğinin tarihsel süreci incelenirse, başlangıçta bu işe heykeltıraşların yöneldiği ve böylece mimaride de taşın süsleme amaçlı kullanıldığı bilinmektedir. Mısır'daki taş ustalığının İÖ 3000 yıllarına kadar uzandığı söylenmektedir ((Albustanlıoğlu 2006, 7.)). Mezopotamya'da da taş işçiliğinin tarihi, erken dönemlere dayanır. Örneğin, Ur'da Leonard Wooley'in bulduğu büyük bir tabletten, Sümerli ustalar ve zanaatkârlar hakkında bilgi edinilebilir. Tablette; İÖ 1975 yılında yapılan bir işin özeti verilmekte ve sekiz adet atölye sıralanmaktadır. Bu atölyelerden bir tanesi de taş kesicilerine aittir ((Kramer 2002, 139–141.)).



Yunan uygarlığında taş işçiliği ve taş işleme sanatı İ.Ö. 7. yüzyılın sonlarına doğru ön plana çıkar. Taş yontuculuğu ile uğraşan kişilere Yunanca λιθοξόος (taş kesicisi, taş ocağı işçisi), Latince lapidarius (taş kesicisi) denir (("lapidarius" taşla ilgili, taşa ait; (sıfat niteliğinde) taş; öz, taş ocakları, taş gemisi, taş ustası tamlamalarındadır. Sözcük için bkz; Latince Türkçe sözlük, Kabaağaç, Alova, 1995, 336.)). Ancak "Taş işçisi" ile "taş ustası" arasındaki fark ayırt edilmelidir. Taş işçisi, ocaklardan blokların kesimi işinde uzmanlaşmaktadır. Eskiçağda taş ocaklarında genellikle köleler çalıştırılmakta, bu ocaklardaki çalışma şartları ağır olduğundan, cezalandırılan kişilerin ya da bazı askerlerin kullanıldığı bilinmektedir ((Dopp 1994, 25.)). Örneğin Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemlerde bu dini kabul edenlere uygulanan cezalardan biri de taş ocaklarında çalıştırılmaktır ((Dopp 1994, ibid.)).



Taş ustası ise ocaklardan gelen malzemeyi işlemektedir. Bir diğer deyişle taş ustası doğadan işlenmemiş olarak elde edilen ya da ocaklardan çıkarılan çeşitli niteliklerdeki taşların, yapılarda plastik eserlerde kullanılması için; kesilmesi, işlenmesi, üzerlerine yazı yazılması gibi daha ince işleri, gerekli takım ve aleti kullanarak yapan kişidir. Taşın, sertliği, kırılganlığı, homojenliği veya tabakalaşma gibi özellikleri, hem çıkarılmasında hem de işlenmesinde önemli faktörlerdir. Bu yüzden taşın çıkarılmasından en son haline getirilmesine kadar geçen
işlemlere karar veren kişinin de taş ustası olması gerekmektedir.



Taş işçisi ile taş ustası arasındaki fark gibi "taş ocağı" ile "taşçı atölyesi" arasındaki fark da ayırt edilmelidir ((Akçay 2008 (b), 26.)). İlki hammaddenin çıkarıldığı, ikincisi ise, üretimin ve ince işçiliğin yapıldığı yerdir. Eskiçağda genel olarak, iki işlevin birlikte ve aynı mekânda yapıldığı görülmektedir. Örneğin Termessos'da bu uyguluma arkeolojik verilerle kanıtlanır. Termessos'daki taş atölyesi ve taş ocağında, bir lahdin tomruk halinde ocaklardan çıkartılışından en son safhasına dek tüm üretim aşamalarını izlemek mümkündür ((Çelgin 1994, 172.)).





Blokların Çıkartılma Teknikleri



Blokların ana kayadan çıkartılması ocağın yapısı ve coğrafi şartlarına göre değişiklikler gösterir. Ancak genel anlamda taş ocaklarının çalışma teknikleri ortaktır. Öncelikle taş ocağının açılmasını ihtiyaçlar ve katmanların uygunluğu belirler. Sonrasında blokların taşınma imkânları, iklim, su temini gibi faktörler göz önüne alınarak taş ocağının işletilmesine karar verilir ((Albustanlıoğlu 2000, 13.)). Taş ocaklarından blokların çıkartılmasında da belli başlı teknikler kullanılır



Doğal Çatlaklardan Yararlanma



Taş işçileri taş ocağında bulunan doğal çatlaklardan yararlanırlar. Masif kaya katmanında bulunan damarların düzgün bloklar çıkartılmasına elverişli olması durumunda aşağıda değineceğimiz yöntemlere başvurulmaktadır.



Isı Şoku ile Çıkartma



Bloklarda sıcaklığın yeterli derecede yükseltilip aniden düşürülmesiyle blokların bünyesinde genel çatlaklar meydana gelir. Bu yöntemde öncelikli olarak yapılması gereken ana bloktan çıkarılacak olan kütlenin sınırlarının belirlenmesi ve bu sınırların ısıtılmasıdır. Yeterli derecede ısıtılan bloğun üzerine soğuk su dökülmesiyle birlikte ısıtılan hat boyunca çatlaklar meydana gelirBu çatlaklar sayesinde blok ana kayadan söküp alınır.



Kopartma Tekniği



Bu teknikte bloğun üzerine ince uçlu kalemle olabildiğince derin bir yarık açılır. Açılan yarık ile bloğun dayanma gücü azalır. Çıkartılacak olan bloğa zayıflamış olan bölgeden şok etkisiyle bir kuvvet uygulandığında blok çatlar ve parçalanır. Bu teknikte çekiç ve külünk gibi taşçı aletleri kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemle blok ana kayadan düz bir halde kopartılmaz, kayıplar oluşabilir (Lev 2-3).





Kamalama Tekniği



Blokların çıkartılırken en az zararla çıkartılması makbuldür. Bu teknik de eskiçağ taş ocaklarında en sık kullanılan yöntemlerdendir. Kamalama tekniği bloğun sınırları dâhilinde ana kayayı
çevreye bağlayan kayaçlarda yeterli derinlikte, genişlikte oyukların açılmasıyla blokların çıkartılmasıdır. Çıkartılacak bloğun boyutu, açılacak kanalların genişliğini ve derinliğini etkiler. Örneğin büyük boyutlu bir blok çıkarılacaksa buna göre bir insanın girebileceği derinlikte ve genişlikte eğer boyut küçükse sadece aletlerin girebileceği derinlik ve genişlikte kanallar açılır (Lev. 4).



Çeşitli aletler yardımıyla kamaların yerleştirilmesiyle tranşeler açılır (Lev. 5). Kamaların sayısı taşın yapısına, bloğun boyutuna ve kullanım amacına göre değişmektedir. Bloğun bütünüyle çıkarılması gerektiğinde kanal profili, dikdörtgen bir kesit şeklindedir. Örneğin sütun bloğu çıkarıldığı zamanlarda kamaların aralıkları daha kısadır. Kamalar "V" şeklinde olup diplere, daha derinlere girmesi için tasarlanırlar. Kamaların hangi malzemeden yapıldığı da taşın cinsine göre değişmektedir. Sert bloklar için metal malzeme kullanılırken, yumuşak taş cinsleri için de ahşap kamalar kullanılmaktadır. Ayrıca blokların altına yerleştirilen ahşap kamalara su dökülmesiyle şişmeleri sağlanır. Böylelikle bloğun altında şişen ahşap kamalar yavaş yavaş taşı çatlatarak ana kayadan ayırır. Böylelikle en az kayıpla blok çıkartılmış olur ((Naumann 1975, 41.)).



Blokların Taşınma Yöntemleri



Taş ocaklarından bloklar her ne kadar ustaca çıkartılırsa çıkartılsın, lazım olduğu taşıma yöntemleri güvenli değilse bütün emek boşa gidebilmektedir. Bu yüzden eskiçağda ocaklara bağlanan yolların daha düz ve güvenli olması gerekmektedir. Büyük blokların taşındığı bu yollar maruz kaldığı basınç nedeniyle daha sıkı taş örgü yollarla desteklenir. Didyma ve Pentelik'te çevrede yeterince taş malzeme olmamasından dolayı mermer ocaklarından alınan atık taşlarla yollar desteklenir ve böylelikle ağır blokların oluşturduğu basınç nedeniyle taşıma araçlarının batması engellenir ((Albustanlıoğlu 2000, 21.)).



Taşımada gösterilen hassasiyet bloğun yol üzerinde düşüp kırılmasından öte, bloğun taşınması esnasında büyük sarsıntılar geçirip iç alanında mikroskobik düzeyde çatlamaların olmasıyla alakalıdır. Bu iç çatlamalar daha sonra yapının ömrünü de kısaltmaktadır. Zaman geçtikçe doğal etkiye maruz kalan taş, içten çatlamaya başlayacak, en sonunda da kırılıp tahrip olacaktır. Bu yüzden taşıma işlemine başlamadan önce nakliye öncesini iyi ayarlamak gerekmektedir. Burada en önemli unsur az miktarda emekle taşımanın gerçekleşmesidir. Büyük boyutlu bloklar taşınmadan önce kabaca en son haline yakın bir şekille gönderilir. Böylelikle fazla ağırlık da taşınmamış olunacaktır. Örneğin bağımsız lahitlere ocaklarda kabaca şekil verilir. Taş ustasının ince işçilikle yapacağı kabartmalar için alanlar belirlenir ve nakledilecek yere bu şekilde götürülür. Sivri kenarlar, uç bölgeler taşınma sırasında çok rahat kırılacağı için iç gerilmelerin yoğunlaşacağı köşelerden kaçınılmaktadır.



Taş ocaklarından blokların taşınması eğimli ve düz alanda taşıma olarak iki kategoride değerlendirilebilir. Düz alanlar için genellikle öküz arabaları tercih edilmektedir. Büyük blokların taşındığı zamanlarda yük arabalarının tekerlek sayısı artırılarak yere olan basınç tekerleklere dağılır ve bir bölgeye kuvvet uygulanması engellenir. Ayrıca büyük kızaklar da düz taşıma sisteminde kullanılmaktadır. Eğimli arazilerde bulunan taş ocaklarından blokların yola indirilmesinde belirli teknikler kullanılmaktadır. Küçük blokların yamaçlardan aşağıya indirilmesi öncelikle halatlar sayesinde yapılırken (Lev. 6) daha sonra blokların altlarına kütükler konularak kızaklar yardımıyla taşın yer ile teması kesilmiştir.



Küçük blokların her türlü hareketinin sağlanmasında en çok kaldıraçlar kullanılır. Kaldıraç yardımıyla kaldırılan blokların altına konulan ahşaplarla taşın her türlü seviyeye yükseltilmesi sağlanır. Blokların kaldırılmasında ve istenilen seviyeye getirilmesinde diğer bir yöntem beşikle hareketlerinin sağlanıp altlarına ahşapların yerleştirilmesidir (Lev. 7). Bu uygulamalar küçük bloklar için geçerlidir. Büyük bloklar için farklı yöntemler kullanılır. Uzak mesafeler için merdaneler kullanılır. Örneğin eskiçağın en çok kullanılan mimari parçalarından biri olan sütunlar için belirli bazı yöntemler vardır. Taş ocağında kabaca şekil verilmiş sütun silindirinin uçlarına yuvalar yapılır ve içlerine demir dökülür. Ardından uçlara yerleştirilen demir çubukların tuttuğu ahşaptan bir çerçeve yapılır sütunu saran bu çerçeve de bir öküz arabasına bağlanarak gideceği yere çekilir (Lev. Cool.



Silindir şeklinde olmayan ağır blokların taşınması için de bazı yöntemler geliştirilir. Bu yöntemde tekerlek ön plandadır. Ahşap malzemeden yapılan tekerlek geniş enli olarak tasarlanır. Böylece toprağa saplanmalar ortadan kaldırılır. Bu tekerleklerin çapı 3,5 cm. civarındadır. Sütun silindirlerini taşırken kullanılan yöntem gibi tahta çerçevelere yerleştirilen yataklar içine dönen demir çubuklar takılır. Taşınmanın daha rahat yapılması için, taşınan bloğun tekerleklerle aynı hizada yerleştirilmesi gerekir ((Ancak bu gibi yöntemler kısa mesafeler için kullanılır. Landels 1978, 212.)) (Lev. 9).



Bazı bloklarda manivelanın nereden yerleştirildiği çeşitli çentik izlerinden anlaşılır (Lev. 10). Taş ocağından kabaca işlenerek getirilen bloklar inşa alanında ince işçilik yapılarak uygun hale getirilir. Daha sonra yerleştirilecek olan yere iç ve dıştan kurulan payandalar sayesinde palangalardan oluşan bir sistemle yukarıya çekilir ve gerekli alana yerleştirilirdi. Blokların halatlarla ya da metal malzeme ile kaldırıldığı esnada daha statik olması için bloklar üzerine yardımcı oyuklar kazınır. Bu oyuklar; mahmuzlar, "U" oluklar (Lev. 11-12), yan ve alt oluklar nadir de görülse "V" oluklar şeklindedir. Bu oyuklar kalıcı olduğundan dolayı yapının görünmeyen ya da kullanılmayan bölümlerine açılır ((Adam 1994, 48.)).



Mahmuzların dört taraftan kaldırılacak şekilde olanları sadece sütun tamburlarında mümkündür. İki tarafta bırakılan mahmuzlar blokların duvara yerleşmesinin önlemek amaçlıdır. Oluk ve kanal sistemlerinde ise halat oluk ve kanalın içini dolanarak ağırlığı bütün bölgeye dağıtır. Daha sonra yerleştirme işlemi yapıldıktan sonra bir yerden çekilerek halat çıkartılır.



Taşıma ve kaldırmada zamanla halatın yerini metal gereçler alır ve halat bu öğelere takılan ikincil bir öğe olur. Bunlardan biri "kurt ağzı" denilen sistemdir ((Landels 1978, 99.)) (Lev. 13). Bu sistem bloğun oyuklarına yerleştirildikten sonra yukarıya çekildiğinde yuvada genişler ve yuvadan çıkmaz. Böylelikle sağlam bir ortam hazırlanıp ucuna halat bağlanıp çekilebilir. Ayrıca daha sağlam olması için kurt ağzının olduğu yere kurşun dökülür ((Çördük 2006, 26–32.)). Bir başka metal gereç ise kavraçtır. Bloklara açılan oyuklara yerleştirilen kavraç, halatın yukarıya çekmesiyle makas gibi çalışarak taşı sıkar böylelikle sağlam bir şekilde taş kaldırılmış olur (Lev. 14).



Roma döneminde imkanlarında artmasıyla taşıma yöntemlerinde daha farklı teknikler kullanılmaya başlanır. Örneğin 4-5 metre çapında ahşap silindirlerin içine konulan bloklar, halatlar sayesinde öküzler tarafından çekilir (Lev 15). Ancak bu yöntemin bir olumsuz yanı, silindire yön verilememesidir. Bu yüzden yoldan çıkmak gibi durumlar söz konusu olabilir ((Vitruvius X II, III.)).



Roma imparatorluk döneminde Pax Romana ile büyük bayındırlık hizmetleri tüm Roma coğrafyasına yayılır. Bununla birlikte gelişen inşaat tekniklerinin yanı sıra ihtişamlı yapılar yapılır. Böylelikle büyük bloklara olan ihtiyaç daha da artmaktadır. Artık tek bir halatla kaldırılamayacak hale gelen bloklar makaralar kullanılarak yapılara taşınır. Örneğin manivelayla üç makaralı bir palangada 135 kg.lık ağırlık kaldırılabilir. Bu tip sisteme trispastos denilir ((Bingöl 2004, 84.)). Pentaspastos adlı sistemde de beş makara bulunmakta iki kişi çıkrıkla 450 kg kaldırabilmektedir ((Bingöl 2004, 85.)) (Lev. 16).



Daha ağır yükler için halat sayısı arttırılarak iki-üç makara gerekir. Bu tip kaldırma vinçlerine Polypastos denmektedir ((Vitruvius X II, X.)). Bu tür vinçlerin bir bocurgatla çalışması gerekir. Bu taşıma sistemiyle dört kişi 3000 kg kaldırabilmektedir. Basamak çarklı bocurgat da üç halatlı beş makaralıdır. Bu sistemle 6000 kg yük kaldırılabilir
 
Üst