alintidir...
Yaptığım işleri elime gözüme bulaştırmıştım.
Bundan dolayı da beş kuruşsuz kalmış ele güne muhtaç hale gelmiştim.
İş arıyor, bir türlü bulamıyordum.
Yine böyle iş aradığım günlerde bir yere uğradım.
Orada birkaç kişi oturmuş konuşuyorlardı.
Her ne kadar onları dinlemek istemedimse de onların birkaç sözü kulağıma çalınmıştı.
Onlar bir defineden bahsediyorlardı.
Define sözünü duyunca ister istemez kulak kesildim.
Onlar bir kişi daha olması lazım deyince söze atıldım ve bende varım dedim.
Böylece onlara katılmış oldum.
Söylenilen yere gitmek için hazırlık yapılması gerekiyordu.
Bu yüzden de bir hafta sonra gidilmesi için aramızda anlaştık.
Bu bir hafta içerisinde hem hazırlıklarımızı tamamladık hem de birbirlerimizi tanımış olduk.
Bir hafta sonra hazırlığımızı tamamlamış ve yola çıkmıştık. Arabanın içinde neşe ile konuşuyor sohbet ediyorduk. Böylece başımıza gelecek olanlardan habersiz defineyi çıkaracağımız yere vardık.
Ellerimizde ne varsa araçtan indirip defineyi arayacağımız yere bıraktık.
Her birimiz sırayla kazacaktık.
Aramızda kazmayı ilk kimin vuracağına dair kura çektik.
İlk kura bana çıktığı için elime kazmayı alıp başladım toprağa vurmaya.
İlk yarım saat bir sıkıntı olmadan öylece kazıp durdum.
Yarım saat geçtikten sonra topraktan akrep çıkmaya başladı.
Her akrep çıktıkça onları alıp dışarıya atıyor ve kazmaya devam ediyordum.
O akreplerden birini yanlışlıkla defineci arkadaşlardan birinin üzerine attım.
O defineci üzerine gelen akrebi yere atıp onu öldürdü.
Her ne kadar akrebi öldürme dedimse de korktuğu için beni dinlemedi ve onu öldürdü.
Ne olduysa akrebi öldürdükten sonra oldu.
Etrafta yüzlerce göz belirdi, ardından da kahkaha sesleri.
O gözler kıpkırmızıydı ve bir birleşip, bir ayrılıyorlardı.
Gecenin karanlığında onların gözleri apaçık belli olduğu için toprağı kazmayı bırakmış şimdi ne olacak diye birbirimize bakmaya başlamıştık.
Akrebi öldüren arkadaşımız hepimizden daha çok korkmaya ve bağırmaya başlamıştı.
Zira görünmeyen varlıklar tarafından arkasından çekilmiş götürülüyordu.
Az sonra bir çığlık koptu.
Ardından ses tamamen kesildi.
Ardından onun cesedi önümüze atıldı.
Biz korkudan başımıza ne gelecek diye beklerken simsiyah bir varlığın süzülerek üzerimize doğru geldiğini gördük.
O varlık, karşımıza gelip durduğunda korkudan birbirlerimize öyle sarıldık ki neredeyse kemiklerimiz kırılacak gibiydi.
O varlığın ayakları tersti.
Bir gözünde kocaman bir çukur vardı, öbür gözünde de kurtçuklar oynaşıyordu.
Yüzünün bir yanı yanık gibi, öbür yanı da kıllarla kaplıydı.
Ağzında uzun ve sivri dişleri vardı.
Kollarının biri uzun biri kısaydı.
Ayrıca eğri büğrüydü.
O varlık ağzını açıp bize:
‘Ey Âdemoğlu! Arkadaşınız bizden birini öldürdü.
Bizde intikam için onun canını aldık.
Eğer sizde aynı akıbetle karşılaşmak istemiyorsanız buradan çıkıp gidin.
Şunu da bilin ki o kazmak istediğiniz define bizimdir.
Bizim olanı da kimseye vermeyiz’ dedi kalpleri titreten bir eda ile.
Bunları derken öyle bir pis koku yayılmıştı ki bu kokuyu ömrüm boyunca unutmamam.
O varlık bize ikazından sonra çıkıp gitti.
O gidince etraftaki yüzlerce göz de kayboldu.
Onlar ortadan kaybolunca neyimiz varsa orada bırakıp aracımıza bindik.
Aracımızın şoförü korkudan aracı öyle sürüyordu ki yarım saatlik yolu beş dakika da vardık.
O günden sonra ne define aradık ne de oraya gittik.
O varlıklardan başımıza bir iş gelmeden kurtulmasına kurtulmuştum ama gece rüyalarıma sık sık giriyor ve beni korkutuyorlardı.
Sadece bende değil oraya giden herkesin rüyalarına giriyor ve korkutuyorlardı.
Bu rüyalar azalmayıp iyice çoğalınca bir araya gelip bizi bu durumdan kurtaracak bir hoca aradık. Aramamızın sonunda bir hoca bulduk.
O hoca bizi bir odaya aldı.
Etrafımıza çizgi çizdi ve ne görürseniz görün bu çizgiden çıkmayın dedi.
Biz çizginin içine girdikten sonra o hoca şimdiye kadar duymadığım bir dille bir şeyler söyledi.
O söyledikçe deprem oluyormuş gibi her taraf sallanıyordu.
Ayrıca yine o kırmızı gözler çıkıp etrafımızda dönmeye başladılar.
Biz onları görür görmez korkudan ayağa kalkıp kaçmaya çalıştıysak ta o Hoca bizi durdurdu ve çizgiden çıkmamızı engelledi.
O hoca okumasını bitirince yine o karanlık varlık ortaya çıktı, korku verici görüntüsüyle beraber.
O varlık ortaya çıkınca hoca:
‘Ne istiyorsun Âdemoğullarından?’ diye bir soru sordu.
Bu soru üzerine karanlık varlık:
‘Ben onlara burayı kazmayın dememe rağmen beni dinlemediler ve kazmaya devam ettiler’ dedi, bunları derken de arkadaşlarımın yüzüne bakıyordu.
O karanlık varlığın ne demek istediğini anlamadığım için arkadaşlarımın yüzüne baktım. Arkadaşlarım benim onlara baktığımı görünce kafalarını yere eğdiler.
Onlar kafalarını yere eğince benden sonra oraya tekrar gittiklerini anladım.
Hoca, bir müddet daha o karanlık varlıkla konuştuktan sonra bize dönerek:
‘O şerli varlıkla anlaştım.
Sizden on siyah keçi istiyorlar.
O keçileri de söyleyeceğim yerlerde kesip kanlarını orada akıtacaksınız.
Etlerini de fakir fukaraya dağıtacaksınız.
Kemiklerini de bana getireceksiniz’ deyince benim moralim bozuldu.
Benim huzursuzluğumu gören hoca bana ‘Evladım, niçin öyle suratın asıldı?’ diye sordu.
Bende bunun üzerine keçi alacak param olmadığını söyledim.
Diğer arkadaşlarımın alacak paraları olduğu için sesleri çıkmıyordu.
Hoca benim derdimi anlayınca gülerek sırtımı sıvazladı.
Ardından bana ‘Evladım, senin alacağın keçiyi ben alırım’ dedi.
Hocadan bu sözleri duyunca sevincimden hocanın ellerini ayaklarını öpmeye başladım.
Benim bu tutumum karşısında hoca beni durdurdu ve keçileri bir an evvel almamız için bizi yolladı.
Arkadaşlarım keçileri almaya gittiklerinde ben hocanın yanında kalmıştım.
Arkadaşlarım keçileri alıp geldikten sonra bizde hocayla beraber gidip istenilen keçiyi aldık.
Keçi sayısı tamam olunca hocanın tarif ettiği yerlere gidip keçileri kestik ve kanlarını akıttık. Ardından onların etlerini fakir fukaraya dağıttık. İşimiz tamam olunca keçilerden kalan kemikleri hocaya getirdik.
Hoca getirdiğimiz kemikleri bir arya topladı.
Yine o bilmediğimiz dille bir şeyler okudu.
Okuması bitince şerli varlık tekrar ortaya çıktı.
Şerli varlık ortaya çıktıktan sonra bir araya toplanmış kemiklerin yanına gitti.
Onları tek hamlede tutarak geldiği gibi ortadan kayboldu.
O kaybolduktan sonra hoca bize dönerek:
‘Evlatlarım, kurtuldunuz artık’ dedi hepimizin yüzüne bakarak ‘Bundan sonra alnınızın teriyle kazanmadığınız işlere gitmeyin’ dedi ve bizi uğurladı.
(ben bu resimdeki gibi bir olay bekledim ????????)
Yaptığım işleri elime gözüme bulaştırmıştım.
Bundan dolayı da beş kuruşsuz kalmış ele güne muhtaç hale gelmiştim.
İş arıyor, bir türlü bulamıyordum.
Yine böyle iş aradığım günlerde bir yere uğradım.
Orada birkaç kişi oturmuş konuşuyorlardı.
Her ne kadar onları dinlemek istemedimse de onların birkaç sözü kulağıma çalınmıştı.
Onlar bir defineden bahsediyorlardı.
Define sözünü duyunca ister istemez kulak kesildim.
Onlar bir kişi daha olması lazım deyince söze atıldım ve bende varım dedim.
Böylece onlara katılmış oldum.
Söylenilen yere gitmek için hazırlık yapılması gerekiyordu.
Bu yüzden de bir hafta sonra gidilmesi için aramızda anlaştık.
Bu bir hafta içerisinde hem hazırlıklarımızı tamamladık hem de birbirlerimizi tanımış olduk.
Bir hafta sonra hazırlığımızı tamamlamış ve yola çıkmıştık. Arabanın içinde neşe ile konuşuyor sohbet ediyorduk. Böylece başımıza gelecek olanlardan habersiz defineyi çıkaracağımız yere vardık.
Ellerimizde ne varsa araçtan indirip defineyi arayacağımız yere bıraktık.
Her birimiz sırayla kazacaktık.
Aramızda kazmayı ilk kimin vuracağına dair kura çektik.
İlk kura bana çıktığı için elime kazmayı alıp başladım toprağa vurmaya.
İlk yarım saat bir sıkıntı olmadan öylece kazıp durdum.
Yarım saat geçtikten sonra topraktan akrep çıkmaya başladı.
Her akrep çıktıkça onları alıp dışarıya atıyor ve kazmaya devam ediyordum.
O akreplerden birini yanlışlıkla defineci arkadaşlardan birinin üzerine attım.
O defineci üzerine gelen akrebi yere atıp onu öldürdü.
Her ne kadar akrebi öldürme dedimse de korktuğu için beni dinlemedi ve onu öldürdü.
Ne olduysa akrebi öldürdükten sonra oldu.
Etrafta yüzlerce göz belirdi, ardından da kahkaha sesleri.
O gözler kıpkırmızıydı ve bir birleşip, bir ayrılıyorlardı.
Gecenin karanlığında onların gözleri apaçık belli olduğu için toprağı kazmayı bırakmış şimdi ne olacak diye birbirimize bakmaya başlamıştık.
Akrebi öldüren arkadaşımız hepimizden daha çok korkmaya ve bağırmaya başlamıştı.
Zira görünmeyen varlıklar tarafından arkasından çekilmiş götürülüyordu.
Az sonra bir çığlık koptu.
Ardından ses tamamen kesildi.
Ardından onun cesedi önümüze atıldı.
Biz korkudan başımıza ne gelecek diye beklerken simsiyah bir varlığın süzülerek üzerimize doğru geldiğini gördük.
O varlık, karşımıza gelip durduğunda korkudan birbirlerimize öyle sarıldık ki neredeyse kemiklerimiz kırılacak gibiydi.
O varlığın ayakları tersti.
Bir gözünde kocaman bir çukur vardı, öbür gözünde de kurtçuklar oynaşıyordu.
Yüzünün bir yanı yanık gibi, öbür yanı da kıllarla kaplıydı.
Ağzında uzun ve sivri dişleri vardı.
Kollarının biri uzun biri kısaydı.
Ayrıca eğri büğrüydü.
O varlık ağzını açıp bize:
‘Ey Âdemoğlu! Arkadaşınız bizden birini öldürdü.
Bizde intikam için onun canını aldık.
Eğer sizde aynı akıbetle karşılaşmak istemiyorsanız buradan çıkıp gidin.
Şunu da bilin ki o kazmak istediğiniz define bizimdir.
Bizim olanı da kimseye vermeyiz’ dedi kalpleri titreten bir eda ile.
Bunları derken öyle bir pis koku yayılmıştı ki bu kokuyu ömrüm boyunca unutmamam.
O varlık bize ikazından sonra çıkıp gitti.
O gidince etraftaki yüzlerce göz de kayboldu.
Onlar ortadan kaybolunca neyimiz varsa orada bırakıp aracımıza bindik.
Aracımızın şoförü korkudan aracı öyle sürüyordu ki yarım saatlik yolu beş dakika da vardık.
O günden sonra ne define aradık ne de oraya gittik.
O varlıklardan başımıza bir iş gelmeden kurtulmasına kurtulmuştum ama gece rüyalarıma sık sık giriyor ve beni korkutuyorlardı.
Sadece bende değil oraya giden herkesin rüyalarına giriyor ve korkutuyorlardı.
Bu rüyalar azalmayıp iyice çoğalınca bir araya gelip bizi bu durumdan kurtaracak bir hoca aradık. Aramamızın sonunda bir hoca bulduk.
O hoca bizi bir odaya aldı.
Etrafımıza çizgi çizdi ve ne görürseniz görün bu çizgiden çıkmayın dedi.
Biz çizginin içine girdikten sonra o hoca şimdiye kadar duymadığım bir dille bir şeyler söyledi.
O söyledikçe deprem oluyormuş gibi her taraf sallanıyordu.
Ayrıca yine o kırmızı gözler çıkıp etrafımızda dönmeye başladılar.
Biz onları görür görmez korkudan ayağa kalkıp kaçmaya çalıştıysak ta o Hoca bizi durdurdu ve çizgiden çıkmamızı engelledi.
O hoca okumasını bitirince yine o karanlık varlık ortaya çıktı, korku verici görüntüsüyle beraber.
O varlık ortaya çıkınca hoca:
‘Ne istiyorsun Âdemoğullarından?’ diye bir soru sordu.
Bu soru üzerine karanlık varlık:
‘Ben onlara burayı kazmayın dememe rağmen beni dinlemediler ve kazmaya devam ettiler’ dedi, bunları derken de arkadaşlarımın yüzüne bakıyordu.
O karanlık varlığın ne demek istediğini anlamadığım için arkadaşlarımın yüzüne baktım. Arkadaşlarım benim onlara baktığımı görünce kafalarını yere eğdiler.
Onlar kafalarını yere eğince benden sonra oraya tekrar gittiklerini anladım.
Hoca, bir müddet daha o karanlık varlıkla konuştuktan sonra bize dönerek:
‘O şerli varlıkla anlaştım.
Sizden on siyah keçi istiyorlar.
O keçileri de söyleyeceğim yerlerde kesip kanlarını orada akıtacaksınız.
Etlerini de fakir fukaraya dağıtacaksınız.
Kemiklerini de bana getireceksiniz’ deyince benim moralim bozuldu.
Benim huzursuzluğumu gören hoca bana ‘Evladım, niçin öyle suratın asıldı?’ diye sordu.
Bende bunun üzerine keçi alacak param olmadığını söyledim.
Diğer arkadaşlarımın alacak paraları olduğu için sesleri çıkmıyordu.
Hoca benim derdimi anlayınca gülerek sırtımı sıvazladı.
Ardından bana ‘Evladım, senin alacağın keçiyi ben alırım’ dedi.
Hocadan bu sözleri duyunca sevincimden hocanın ellerini ayaklarını öpmeye başladım.
Benim bu tutumum karşısında hoca beni durdurdu ve keçileri bir an evvel almamız için bizi yolladı.
Arkadaşlarım keçileri almaya gittiklerinde ben hocanın yanında kalmıştım.
Arkadaşlarım keçileri alıp geldikten sonra bizde hocayla beraber gidip istenilen keçiyi aldık.
Keçi sayısı tamam olunca hocanın tarif ettiği yerlere gidip keçileri kestik ve kanlarını akıttık. Ardından onların etlerini fakir fukaraya dağıttık. İşimiz tamam olunca keçilerden kalan kemikleri hocaya getirdik.
Hoca getirdiğimiz kemikleri bir arya topladı.
Yine o bilmediğimiz dille bir şeyler okudu.
Okuması bitince şerli varlık tekrar ortaya çıktı.
Şerli varlık ortaya çıktıktan sonra bir araya toplanmış kemiklerin yanına gitti.
Onları tek hamlede tutarak geldiği gibi ortadan kayboldu.
O kaybolduktan sonra hoca bize dönerek:
‘Evlatlarım, kurtuldunuz artık’ dedi hepimizin yüzüne bakarak ‘Bundan sonra alnınızın teriyle kazanmadığınız işlere gitmeyin’ dedi ve bizi uğurladı.
(ben bu resimdeki gibi bir olay bekledim ????????)