Defineci
Administrator
- Katılım
- 19 Ocak 2020
- Mesajlar
- 722
- Puanları
- 92
Türkler islamiyeti kabul etmeden önce de ölüleri gömer ve ölümden sonra bir hayatın daha olduğuna inanırlardı. Tanrının tek ve gökte olduğu inancı ve insanın bedeninde bir ruh olduğu inancı islamdan önce Türklerin en büyük inançlarıydı. Zaten bu inançlar sayesinde Türklerin İslamiyet'i kabul etmeleri onu benimsemeleri çok zaman almamıştı. İslami kuralları hayatlarına aktarmak da bu yüzden kolay olmuştu. Bu kurallardan bir tanesi de kuşkusuz ölü gömme adetleriydi.
İslamiyetin emrettiği gibi, İslam öncesi Türkler ölüleri gömerlerdi. Can ve ruh “tin” (nefes) sözcüğüyle ifade edilirdi. Ölüm ise ruhun bedenden ayrılması şeklinde yorumlanırdı. Orhun kitabelerinde Bilge Kağan ve Kültigin için kullanılan “uçtu” tabiri yorumdan gelirdi. Uçmak, tanrının yanına yükselmek anlamı taşıyordu. Zira önceden de söylediğimiz gibi inanca göre Tanrı gökteydi. İslam inancında olan cennet ve cehennem kavramları İslamiyet öncesi Türkler'de yoktu. "Cennete gitmek, cehenneme gitmek" ifadelerinin yerine "Göğe yükselmek" ifadesi kullanılırdı.
(5 Numaralı Pazırık Kurganının Mezar Odası. C: Yaşar Çoruhlu )
İslam öncesi Türklerde defin işlemi hemen yapılmazdı, yılın belli dönemlerinde gerçekleşirdi. İlkbaharda ölenleri sonbaharda, kışın ölenleri ise ilkbaharda defnederlerdi. Ölüm ve defin arasındaki zaman içerisinde çoğunlukla defin merasimine yönelik hazırlıklar yapılırdı. Kazılardan çıkan buluntulara göre Türklerde mumyalama işleminin yapıldığı görülüyor. Mumyalama işlemi ölüm ve defin arasındaki sürede cesedin bozulmaması için yapılırdı. Ancak bu işlemin herhangi bir dini yanı yoktu.
Gömme işlemi gerçekleşmeden önce ölü kimi zaman bir çadır içine koyulurdu. Kurbanlar kesilir ve o çadırın önüne koyulurdu. Bu işlemin amacı ölünün ruhunu teskin etmekti. Ölünün akrabaları çadırın önünde yüzlerini keserek ağlarlardı. Bu bir çeşit acı ve üzüntüyü göstermenin bir yoluydu. İskitlerde ise bu durum bir tık daha ileri seviyedeydi. Yüz kesmenin yanı sıra kulak memesinin de kesildiğinden bahseder. Ayrıca saç ve sakal kesme gelenekleri de oldukça yaygındı.
Hem çadır hem de ölünün mezarı etrafında atla koşma ya da atla dönme eylemleri gerçekleştirilirdi. Çin resmi hanedan kaynaklarında bu eylemin yedi defa yapıldığından bahsedilir. İnanışa göre ölen kişi yaşadığı çevreyi hemen terk etmezdi. Çadır ve mezar çevresinde yapılan at koşusu, ruhun yapacağı yolculuğa bir gönderme olarak yorumlansa da kesin olarak nedeni bilinmiyor.
İslamiyetin emrettiği gibi, İslam öncesi Türkler ölüleri gömerlerdi. Can ve ruh “tin” (nefes) sözcüğüyle ifade edilirdi. Ölüm ise ruhun bedenden ayrılması şeklinde yorumlanırdı. Orhun kitabelerinde Bilge Kağan ve Kültigin için kullanılan “uçtu” tabiri yorumdan gelirdi. Uçmak, tanrının yanına yükselmek anlamı taşıyordu. Zira önceden de söylediğimiz gibi inanca göre Tanrı gökteydi. İslam inancında olan cennet ve cehennem kavramları İslamiyet öncesi Türkler'de yoktu. "Cennete gitmek, cehenneme gitmek" ifadelerinin yerine "Göğe yükselmek" ifadesi kullanılırdı.
(5 Numaralı Pazırık Kurganının Mezar Odası. C: Yaşar Çoruhlu )
İslam öncesi Türklerde defin işlemi hemen yapılmazdı, yılın belli dönemlerinde gerçekleşirdi. İlkbaharda ölenleri sonbaharda, kışın ölenleri ise ilkbaharda defnederlerdi. Ölüm ve defin arasındaki zaman içerisinde çoğunlukla defin merasimine yönelik hazırlıklar yapılırdı. Kazılardan çıkan buluntulara göre Türklerde mumyalama işleminin yapıldığı görülüyor. Mumyalama işlemi ölüm ve defin arasındaki sürede cesedin bozulmaması için yapılırdı. Ancak bu işlemin herhangi bir dini yanı yoktu.
Gömme işlemi gerçekleşmeden önce ölü kimi zaman bir çadır içine koyulurdu. Kurbanlar kesilir ve o çadırın önüne koyulurdu. Bu işlemin amacı ölünün ruhunu teskin etmekti. Ölünün akrabaları çadırın önünde yüzlerini keserek ağlarlardı. Bu bir çeşit acı ve üzüntüyü göstermenin bir yoluydu. İskitlerde ise bu durum bir tık daha ileri seviyedeydi. Yüz kesmenin yanı sıra kulak memesinin de kesildiğinden bahseder. Ayrıca saç ve sakal kesme gelenekleri de oldukça yaygındı.
Hem çadır hem de ölünün mezarı etrafında atla koşma ya da atla dönme eylemleri gerçekleştirilirdi. Çin resmi hanedan kaynaklarında bu eylemin yedi defa yapıldığından bahsedilir. İnanışa göre ölen kişi yaşadığı çevreyi hemen terk etmezdi. Çadır ve mezar çevresinde yapılan at koşusu, ruhun yapacağı yolculuğa bir gönderme olarak yorumlansa da kesin olarak nedeni bilinmiyor.